MİNARE GÖLGESİ

IMG_2040

İstanbul’da mevsim sonbahara dönerken üç gün Zengüle Hacı Mahallesi’nde kaldım. Kah yatır oldum, kah kedili bir orospu, kah macunları dökülmüş pencere içlerini dolduran kar.

Biri davetsiz misafirliğimi anlayacak diye ödüm koparak seyrettim eğri büğrü sokaklarını, köpeklerini, viran evlerini.

Çöplerin yığıldığı kapı eşiklerini temizledim gizlice, Sultan Ablanın kedilerine ciğer aldım kilosu üç liradan, alınmasın diye o görmeden doyurdum hepsini. Mahalledeki köpeklerin ismini ezberledim, uyudukları yerlere sıcak tutsun diye mukavvalar serdim. Abdülkadir’e içimden sorular sordum. Gülnur’a iki karton yabancı sigara aldım gazete kağıdına sarıp camın içine bıraktım. Meryem’le Atilla’nın yanına kıvrılıp uyudum. Uykumda ağladım, sonra kendi ağlamama uyanıp bütün kedili orospular için ağladım. Zengüle Hacı Mahallesi’nde üç gün kaldım mahalleyi kalbime katıp aleme karıştım.

Zengüle Hacı Mahallesi, derya olmuş derdini size üzmekten çekinerek anlatan iyi yürekli insanlar gibi, hikayesindeki zehiri usul usul akıtıyor hayatınıza. Bir tür görgüsüzlük şovuna döndürdüğümüz hayata, mahallenin yoksulları temiz bir yeraltı suyu gibi karışıp, vicdanla demlenmiş inceliklerini bırakıyorlar .

Bazı yazarlar vardır onların kitaplarını okurken merhamet nabız gibi atar satırlarda Saramago gibi Galeano gibi. Engin Ergönültaş’ta aynı soy yazarlardan. Varoşların iki unutulmaz delikanlısı Zalim Şevki ve Kelek Osman’ın da vasisi olan Gönültaş, “Beş sene eve kapanıp yazdım“ dediği Minare Gölgesi’ni kahramanların arasına karışıp, onlarla aynı kederli rüyaları görerek üç günde okudum.

Bütün o viran hayatların içinde Sultan Abla’nınki içimi en çok burkan hikaye oldu. Kendine yuva bile kuramadığı hayatın, hoyratlıklardan uzak bir köşesine, kediler için küçük bir sığınak sığdırabildiği için, roman kahramanlarım içinde baştacım yaptım onu.

Abdülkadir için önce kederlendim. Bir soğuk mezeci olarak şişmiş ayakları, uykusuzluktan kızarmış gözleriyle tezgah başında sarımsaklı tarator ve şakşuka yapışını boğazımda koca bir düğümle seyrettim. Sonra esrarlı bir ölüme benzeyen uykusuna dalınca ferahladım.

Bütün hikaye boyunca içimdeki arzu para biriktirip Sultan abla’ya Dudullu’dan küçük tek katlı bahçeli bir gecekondu almaktı. bir köşede oturup şiş bacaklarını minderin üzerinde dinlendirip dizi seyreder, kediler de bahçede mutlu mesut gezinirdi .

Belki Çika’yı da yanına alırdı. Hayatın zührevi safraları ilk kez bacaklarını ayırmadan tutunabilecekleri hayatta, kedileriyle mutlu mesut yaşarlardı. Kediler onların “orospu “ olduklarını bilir ama hem yüzlemez hem de umursamazlardı.

Minare Gölgesi, Engin Ergönültaş, İletişim Yayınları.


Yorum bırakın